Peygamberimizin ve Hz. Adem’den itibaren gönderilen tüm peygamberlerin din adına görevleri dini tebliğ etmek yani Allah’ın mesajını insanlara ulaştırmaktır; bu mesaja müdahalede bulunmak, ilaveler ya da değişiklikler yapmak vazifeleri olmadığı gibi, Peygamberler’in böyle bir eylemi gerçekleştirdiği de düşünülemez. Peygamberlerin vazifesi sadece dini tebliğ etmektir. Bu ise yeterince şerefli bir görevdir.

Allah’a itaat edin, elçiye itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin: bizim elçimize düşen sadece apaçık bir tebliğdir. (5-Maide-92)

Elçiye düşen, tebliğden başka bir şey değildir. Allah sizin açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir. (5-Maide-99)

Ya onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni vefat ettiririz. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer. (13-Rad-40)

Elçilere düşen, açık bir tebliğden başkası değildir. (16-Nahl-35)

Yine de yüz çevirirlerse artık sana düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir. (16-Nahl-82)

Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir. (29-Ankebut-18)

Yüz çevirirlerse, Biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen, tebliğden başkası değildir. (42-Şura-48)

Kur’an ayetlerini incelediğinizde göreceğiniz gibi pek çok ayette Kuran’ın din adına yeterli olduğu, Kur’an’da geçen konuların ise detaylı ve açık anlaşılır bir biçimde ifade edildiği belirtilmektedir. Peygamberimiz hayattayken de vefatından sonraki ilk yıllarda da din adına sadece Kur’an kaynak olarak kabul edilmiştir.

Peygamberimiz üstün bir insandır ancak insan üstü bir varlık değildir. O da vahiy geldikçe Allah’ın emirlerini ve yasaklarını öğrenmiş ve Cebrail’in vasıtasıyla bu bilgileri özümsemiştir. Peygamberimiz’in ve etrafındaki samimi Müslümanlar’ın din adına anlatıp yaşadıkları Kur’an ayetlerinden başka bir şey değildi. Mevcut hadis kitaplarını inceleyen insaflı her kişi Kur’an’a, mantığa ve birbirine muhalif birçok hadis içeren bu kitapları dinin kaynağı olarak kabul etmenin Kur’an’a ve Peygamberimize iftira olduğunu anlayacaktır. Bunu anlamak için mutlaka şu bölümü okuyunuz: (Bakınız: Hadisler dinin kaynağı olabilir mi?)

Hadislerin dinin kaynağı olamayacağını, sadece içlerinde saçma ya da tutarsız olanlar var oldukları için değil; en temel olarak Kuran’a göre Kuran dinin tek kaynağı olduğu için savunuyoruz. Yukarıda alıntıladığımız ayetlerle bunu göstermeye çalıştık.

Hadislerle sadece Kuran’ın anlattığı dine ilaveler yapılmakla kalınmamış, Kuran’ın kimi hükümleri iptal edilmeye de (nesh edilmeye de) kalkınmıştır. (Bakınız: İslam’da Nasih Mensuh Var Mı?)  Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse Kuran’da zinanın cezası 100 celde (cilde vurulan sopa) olarak ifade edilmişken ve bunun uygulanması içinde zina eden kişileri en az dört kişinin görmesi gibi bir şart konulmuşken (yani bu günah ancak alenen işlenirse bu ceza uygulanabilir), uydurma hadislerle, zina eden evlilerin taşlanarak öldürülmesi gerektiği iddia edilmiştir, hatta bu hükmü doğru çıkarmak için kuran2daki bazı ayetleri bir keçi yediği için bu ayetlerin hükmünün ortadan kalktığı (nesh edildiği) ifade edilmiştir. (Bakınız: İslam’da Recm -Taşlayarak Öldürme- Cezası Var Mı?) Sonuçta uydurma hadislerle hem Kuran’la çelişkili, hem Kuran’a hakaret içeren, hem mantıksız, hem de bu sebeplerden dolayı Peygamberimiz’e karşı iftira olan birçok ifade yaygınlaştırılmıştır.

 Ancak Peygamberimiz sosyal yaşam içinde veya devlet başkanlığı kişiliği ile mutlaka dünyevi bir takım kararlar almış ve sözler söylemiştir. Ancak bunlar içinde bulundukları dönem ile sınırlı kararlardır ve dini açıdan bir bağlayıcılığının olması söz konusu değildir.

Dini konularda aynı hatayı Yahudi ve Hıristiyanlar da yapmışlar ve kutsal kitaplarının yanına çeşitli hadis ve ilmihal kitaplarını da ilave etmişlerdir. Bu yolla uydurmacılık yayılarak meşru kılınmıştır. Ancak Allah’ın yardımı sayesinde Kur’an bozulmadan, değiştirilmeden günümüze kadar ulaşmıştır. Bu yüzden Yahudi ve Hıristiyanların düştükleri hatalardan ders almak ve aynı hatalara düşmeden Kuran’ın yanına din adına başka bir kaynak koymamak gerekir. Peygamberimizin gerçek sünneti budur.

Dinin emir ve yasakları sadece Kur’an ayetlerindedir. Peygamberimiz bunları bildirmiş ve bunlara uymuştur. Yazının başında da dikkat çektiğimiz gibi bu konuda pek çok ayet bulunmaktadır.

Bazı ayetlerde “Peygambere (elçiye) uymak” ifade edilmektedir. Bu doğrudur, ancak Peygambere uymak Kuran’a uymak ile mümkündür.  (Bakınız: Allah’a Ve Elçisine İtaat etmek Ne demektir?) Bazılarının göstermeye çalıştığı gibi dini güvenilir tek kaynak olarak Kuran’ı benimsemek Peygamber’e uymamak anlamını taşımaz. Aksine Peygamberimiz’e iftirilarla dolu bu sözlerin dinin kaynağı olamayacağını söylemek Peygamberimiz’i iftiralardan korumak demektir.

 Din, Allah Peygamber ortak yapımı değildir. Din adına hükmü Allah gönderir peygamberleri de bu hükümlere uyar ve insanlara aktarırlar. Bu yeterince yüce bir vazifedir. Bunun dışında peygamberlik konumunu aşan yetkilerin Peygamberimiz’e iftira yolu ile isnat edilmesi büyük bir suçtur. Şayet çoğunluğu temsil eden geleneksel anlayış doğru olsaydı Peygamberimiz’in ahiretteki şikâyeti “Ümmetim bu Kuran’ı terkettiler” (25 Furkan Suresi 30) şeklinde olmaz; “Ümmetim sözlerimi (hadislerimi) terk etti” şeklinde olurdu.

Bizim ya da din adına sadece Kuran’ı kaynak kabul eden kişilerin Peygamberimizi önemsiz görme gibi bir düşünceleri olması mümkün değildir. Bu mümine yakışmaz. Ancak bizim tüm derdimiz Peygamberimiz üzerinden ortaya atılmış olan uydurmalardan dinimizi kurtarmak ve din adına sadece Kuran’a uymaktır. Peygamber’e gösterilecek en büyük saygı ve sevgi, ondan bize miras kalan Allah’ın kelamı Kuran’ı takip etmektir. İşte o zaman gerçek anlamda dini yalnız Allah’a özgü kılar ve Peygamberimiz’in gerçek yolunu takip etmiş oluruz.