Gonçarov da tipik Rus... dönemin kokuşmuş ilişkilerini anlatıyor. Çıkar, hokkabazlık, caka satmalar, beylik laflar... Birbirinin parasına, aşkına göz koymalar... arkasından kuyusunu kazıp, yüzüne methiyeler dizmeler...

Oblomov miskinin teki. Evden çıkmaz, fakat her konuda fikri ve planı var. Kitap okuyor ya da okuduğunu düşünüyor. Elinin altında her daim kitap var. Sahip olduğu çiftliği uzaktan yönetiyor. Aldatıldığına inanıyor, fakat çaresizliğinin/miskinliğinin esiri. Hizmetini gören Zahar, şamar oğlanı. Zahar’ın dürüst olmadığını düşündüğü halde katlanıyor. Kızıyor, ama kovmuyor.

Aşık olmayı beceremeyen, asla aşık olmayacağına inanan Oblomov, günün birinde aşık olur. Onu kendine aşık eden de Olga. Yaşadıklarının aşk olup olmadığı konusunda ikisinin de kafası karışık. İkisi de hem aşık hem değil. Seviyorlar, ama korkuyorlar. Kendilerinden, çevrelerinden ve aşktan... o kadar ki sevgilerinin ya da aşklarının birbirlerine zarar vermelerinden bile korkuyorlar. Ayrılığın daha doğru olacağına karar verip ayrılıyorlar. Ayrılık gerçek sevginin ölçüsü. Aşk, fedakarlık. Vazgeçebilmek. Sevginin de aşkın da fazlası sıkıcı ve çekilmez. Ölçü önemli. Ama nasıl karar verilecek? Kim karar verecek? Ölçü olursa aşk olur mu? Aşk ölçüsüzlük mü? Ölçüsüzlük ya da sınırsızlık sonsuzlukla bütünleşir, kaynaşır, sıkışırsa iş nereye varır?

Cevapsız sorular bir araya gelerek sorun olmaktan çıkıyor, doğru mu yanlış mı, iyi mi kötü mü tercihlerine evriliyor.

Düğümü çözmek için yeni sorular yeni cevaplar...

Rus yazarlarının ustalıkları burada. Çıplak görüyor, nesnel düşünüyorlar. Bilinçaltını sorgularken bile nesnellikten ve rasyonellikten kopmuyor, ayrılmıyorlar.

İyi mi kötü mü? Doğru mu yanlış mı o başka. Kötüsü de yanlışı da hakikat. Hayatı da insanı da zorlamıyorlar. Neyse o. Ama hakiki o. Müdahalesiz o.

Oblomov’un sonuna doğru ister istemez Ahmet Hamdi’yi, Peyami Safa’yı, Hüseyin Rahmi’yi hatırlıyorsunuz. ‘Huzur’u, ‘Canan’ı hatırlıyorsunuz. ‘Kuyruklu yıldız altında bir izdivaç’ı hatırlıyorsunuz. Ya da ‘Yalnızız’ı.

Kadın erkek ilişkisi. Sadakat. Metaforlar. Çelişkiler. Kavgalar.

Ve hakikatlerle yüzleşme...

Oblomov’a dönersek. Oblomov, doğruları bulmaya çalışmıyor. Kötüler, yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları kötülükleriyle doğruların gün yüzüne çıkmasına sebep oluyorlar.

Bir yerde kötüler ve yanlışlar doğruların anlaşılmasını kolaylaştırıyor.

Oblomov’u sarhoş ettikten sonra imzalattıkları senetle elindekileri alanlar birbirine düşerek Oblomov’u içine düştüğü zorluklardan kurtarırken yaptıkları bu.

Oblomov, Malkoçoğluluk yapmıyor. Kılıç kuşanıp, at binmiyor.

Kötüler ve kötülükler üzerinden doğru mesajlar ve iyilerin zaferi...

‘Basit, kolay, önemsiz işler üzerinden ciddi, önemli ve gerekli sonuçlar ve analizler romanla verilebilir,’ tezi roman bitince anlaşılıyor, doğrulanıyor.

Felsefi kavramlar, sosyolojik veriler romanlarla ete kemiğe bürünüyor çoğu zaman.