Turuş’ta doğmuşum. Yeni adı Kuyulu. Adıyaman’a yaklaşık kırk kilometre. İki saat sürüyordu eskiden. Şimdi on beş yirmi dakika. Yaklaşık beş bin nüfusu var.

İlkokulu Bir Aralık’ta okudum. Ortaokuldan sonra babam Erkek Sanat Okuluna gitmezsen seni okula göndermem deyince, torna tesviye okudum.

Kütüphane ve sinemaya çok giderdim. Okul harçlığımı kitap ve sinemaya verince babamla anlaşma yaptık. Hafta sonları sinema, ayda bir de kitap parası verdi.

Çocukluğum, sinema, kütüphane ve okul arasında geçti. 
Bir metreye yakın karın yağdığı 1968 yılında tatil için gittiğim köyde naylon pijamam tutuşunca ayağım yandı. 
Sekiz ay sırt üstü yattım. 
Annem aylarca mahkemede hesap vermiş bunun için. Sakat kalacağımdan korkmuş, günlerce ağlamışlar babamla. 
Mahallemizin, hatta Adıyaman’ın gezgin sağlıkçısı Süryani Cercis Amca, aylarca eve gelerek pansumanımı yaptı. 
Allah razı olsun. 
Öldüğünü duydum. Allah rahmet eylesin. Çocukları da arkadaşımdı.

Liseyi dereceyle bitirdiğimi söylediler. İkinciydim sanırım. 
Derslerin boş ve alakası olmayanlar tarafından verildiği seksen öncesi bu çok zor bir şey değildi. 
Zeki değildim, ama çalışkandım. 
Birde bolca kitap okurdum. Bulduğum her kitabı okudum. Yasaklı kitapları babamdan gizli okurdum. Görünce kızardı tabi. 
12 Eylül darbesinde bir kısmını banyo kazanında yaktı. Yasaklı kitaplar değillerdi aslında, ama korktu.

Lise birincisi üniversiteyi kazandı ben kazanamadım. Dereceyle bitirmiştim ama yetersizdim. 
Ankara da Arı dershanesine kayıt yaptırdım. 
En büyük hayalim Orta Doğu Teknik Üniversitesinde okumaktı. 
Arı dershanesi o zaman Kızılay dershanesiyle birlikte adı en çok bilinen dershanelerden biriydi. Karanfil sokaktaydı. 
Ulus'ta bir vakıf yurdunda kalıyordum. Ürdün ve Filistinli öğrenciler de vardı. 
Bir gece yurdumuz yandı. O geceyi dışarı da geçirdik. Aylarca is koktu yurt. 
İyi bir puanla Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliğini kazandım. Aslında tercihlerimde burası yoktu. Bütün tercihlerim ODTÜ idi. Kimya Mühendisliği okuyan Trabzon'lu bir arkadaş bana Kimya Mühendisliğini sil, Trabzon da Orman Mühendisliği yaz deyince sildim, yazdım. 
Şikâyetçi değilim. İyi de oldu. Doğayı, toprağı ve insanı bu kadar iyi tanıyamazdım yoksa.
Ancak içimdeki ODTÜ sevgisi bir türlü geçmiyordu. Sınava girdim, Gıda Mühendisliğini kazandım. Babam izin vermeyince gidemedim. Bu defter de böylece kapandı.

1986 yılında okul bitti. 
Aynı yıl Adıyaman da göreve başladım. Meslek hayatım böylece başlamış oldu.
Mühendislik, şeflik ve müdürlüğü hep burada yaptım. Zaman zaman tayinim çıktı, ama geri döndüm. Kamu böyledir. Görevlere siyasi tercihle gelirsiniz, siyasi tercihle de gidersiniz. Alınmamak lazım.

Çok güzel işler yaptık. Devletime minnet borçluyum. Bana güvendi, şans verdi. On bin hektardan fazla saha ağaçlandırdık. Aynı şehirde uzun süre çalıştığım için projelerini yaptığım yerlerin hem uygulamalarını hem de bakımlarını yaptık.

Şimdi buralarda piknik yapıyoruz. Alidağı (Mahmut Ensari) Karadağ, Atatürk Barajı Sağ Sahil (Karababa, Turuş, Gemrik Dağı), Karıcık ve ilçeler bunlardan bazıları.

Meslektaşlarımla bugün göğsümüzü kabartan ağaçlandırmalar ve erozyon kontrol çalışmaları yaptık. 
Dünyanın en büyük kış kampını kurarak ( Beş bin kişi çadırlarda yattı.) sponsor bütçelerle Atatürk Barajı Sağ Sahilinde milyonlarca fidan diktik, tohum ektik. 
Projeye İstanbul’daki yedi devlet üniversitesi ile bölge üniversiteleri katıldı.
Time dergisine konu oldu. Almanya devlet televizyonu (ARD sanırım) bir saatlik belgesel çekimler yaptı. 
Orman Bakanlığı dışında Adıyaman Valiliği, Belediye, kamu kurumları ve Diyarbakır 7. Kolordu ve Şanlıurfa 20. nci Zırhlı Tugay komutanlıkları destek verdi.
Türkiye’nin bütün bölgelerinde ve yurt dışında (ABD) hizmet içi seminerlerine katıldım, tebliğler sundum.
Yapı kooperatifleri kurarak yaklaşık 300 kişinin ev sahibi olmasına katkı yaptım.
Adıyamanspor kulübünde görev aldım. 
Şanslıydım, o yıl Adıyamanspor ikinci lige çıktı. 
Kent Konseyinin birkaç komisyonunda görev aldım; Kültür Sanat Edebiyat ve Bilim derneğinin hem kuruculuğunu hem de ikinci başkanlığını yaptım. 
Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Orman Bakanlığı ve Adıyaman Valiliği başta olmak üzere yirmi civarında kurum ve makam teşekkür, takdir ve plaket takdim etti. 
Bunlar arasında sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve çeşitli kamu kurumları da var.

Bu arada kitap okumayı ve yazmayı hiç terk etmedim, büyük bir keyifle ve heyecanla sürdürdüm.
Dört roman bir öyküm yayımlandı. 
Yazdığım öyküler Yediiklim, Yolcu, Ayvakti gibi önemli edebiyat dergilerinde yayımlandı.
Yirmi civarında ulusal ve uluslararası kitap fuarına katıldım, kitap imzaladım.
On yıl kadar yerel gazetelere, gerek mesleğimle gerekse çevre, şehircilik ve edebi konularla ilgili iki bin civarında makale yazdım.

Şimdi durup dururken bu nereden çıktı, bayram değil, seyran değil. Bir beklenti ya da hesabı mı var acaba diyenler çıkabilir.
Hemen söyleyeyim. Ne bir hesabım var. Ne bir beklentim…
Ölümlü kalımlı dünya… Başımıza ne zaman ne gelecek bilinmez. 
Yıllardır sosyal medyada ve gazetelerde yazıp çiziyorum. Beni tanımak isteyenler, kim olduğumu merak edenler çıkabilir.
Ayıp değil, günah değil.
Nefes alıp veriyorken kendim yazayım istedim.
Haddimi ve yetkilerimi aşmayı sevmem. 
İsmimin önüne ve arkasına eklemeler yapmayı hiç sevmem.
Bir insan olarak, Suat Tekin olarak yazmak ve bilinmek, hatırlanmak isterim. 
Kitaplarımı okuyanlar, yazılarıma ilgi duyanlar, meslektaşlarım, mesai arkadaşlarım ve bana yüreklerinin bir yerinde küçücük bir köşe açan dostlar, hepinize sonsuz teşekkürler. 
Hepinizi seviyorum.
Her şeyin en güzeline layıksınız.
Ne olur sevmeyi ve mutlu olacağınız şeyleri ertelemeyin.
Geç hatırladığınız şeylerin erken yapmanız geren işlere hiç bir faydası olmayacaktır.