İslam dünyasının en büyük sorunu Elçi'nin dindeki gerçek konumunu anlamaması ve kavrayamamasıdır.

Elçi vahyi tebliğ etme ve kendi hayatı üzerinden dinin o dönemde yerleşip yayılması, hayata uygulanması ile görevlidir ve dindeki yeri bununla sınırlıdır.

Vefat edince Elçi'nin görevi biter.

Allah'ın yanında ilahi bazı niteliklere sahip olamaz.

Elçide bizim gibi beşerdir ve insanüstü güçleri yoktur.

Ölümünden sonra O'nu sevgi ve saygı ile anmak, Onu örnek almak (Kur'an a uyarak) din adına yeterlidir.

Ama Kur'an da anlatılan Elçi tasavvuru yerine uydurma rivayetlere dayanarak Elçiye din adına başka konumlamalar yakıştırmak inancımıza şirk bulaştırır.

Uydurma hadisler üzerinden içtihatta dayalı mezhepçi ehli sünnet, şia v.b. din anlayışları önceki ilahi dinlerde yapılmış temel hataları tekrar ederek, Kur'an dan kopuk, tevhide aykırı, dinde ikinci bir şari ve otorite haline getirilmiş, isnat ettikleri ilahi nitelikler sayesinde adeta Allah'ın ortağı olan, ilahlaştırılmış bir Elçi tasavvuru ortaya çıkarmışlardır.

Bu yolla Allah'ın mutlak otoritesini, hüküm ve ibadet koyma, helal-haram belirleme, şefaat etme v.b. yetkilerini paylaşan Elçi tasavvuru ile şirke dayalı bir din anlayışının önünü açmışlardır.

Bu din anlayışının temelinde sadece Allah değil Elçisi de yetkilidir ve dinde söz sahibidir.

Aynı zihniyet Kur'an a ve gerçek İslam'a zıt bu anlayışı hakim kılmak için Kur'an ı insanlardan uzak tutup uydurma hadisleri dinin kaynağı kabul ettirmiş ve istedikleri din anlayışını ''ilahlaştırılmış Elçi tasavvuru ile'' gerçekleştirmişlerdir;

Hadisler olmadan din olmaz.

Kur'an her şeyden bahsetmez,

Her şeyden bahsetmediği için yeterli değildir,

ayrıntı içermez,

İbadetlerin nasıl yapılacağı anlatılmaz,

Ayetlerin bir sürü anlamı var; anlaşılmaz.

Kur'an Peygamberin açıklamasına muhtaçtır,

Eksik olan yerlerini Peygamber tamamladı.

Kur'an ı yalnız Peygamber ve alimlerimiz anlar.

Anladığınız dilden Kur'an okumayın,

okusanız da anlayamazsınız,

meal Kur'an değildir

İlla Türkçesini okuyacaksanız hadislerin açıkladığı mealleri okuyun,

Siz kim, Kur'an ı anlamak kim

Kur'an ı ancak Peygamberin anladığı gibi anlarsan iman etmiş olursun,

Peygamberin Kur'an ı nasıl anladığını öğrenmek istiyorsan Buhari/Müslim okuyacaksın.

Peygamber de ibadet ve hüküm koyar,

Kur'an da Allah'ın belirlediği şeyler dışında helal-haram belirleyebilir,

O'ndan yardım dileyen, 'Allah'ın hakkında azap hükmü verdiği kulu' bile olsa, O'nun şefaati ile affedilerek Allah'ın elinden kurtulabilir.

Peygamber de dinde otorite ve şari'dir.

Kur'an ı kendi dilinden okuyup anlayabileceğini birisi sana söylüyorsa ''mealist, sapık, oryantalist, müsteşrik, kafirdir''.

Sen en iyisi bırak bu işleri, 1400 yıldır sana din olarak ne öğrettiysek buna göre dinini yaşamaya devam et, din akıl değil nakil dinidir.''

Gelenekçi/Atalar/Uydurulmuş din zihniyetinin temel düşünce tarzı yukarıda belirtilenler üzerine kurgulanmıştır.

Bu uydurulmuş din anlayışının dayanak noktası da, aslında kültür ve gelenek olan, dini hüküm olarak hiçbir değer taşımayan, zaman içinde nasıl ve hangi yolla aktarıldığı şüpheli, varolanların içine ''dini çıkarları için kullanan çevrelerin'' uydurup ilave ettikleri hurafe, safsata, bid'at, israiliyat, menkıbe, masal, akıl ve iz'anla açıklanamayan hayal ürünü bilgilerin boca edildiği hadis kaynaklarıdır.

"Vahye ilave yaparsa şah damarını koparırız" denilen ve sadece Kur'an dan konuştuğu halde Allah Resûlüne iftira ederek ''Peygamber dedi ki'' diye başlayan, beşer sözü karışmış, birilerinin hezeyan ve hayal gücü ürünü, saçma sapan ve akıl dışı bilgilerin olduğu, edep ve ahlaka aykırı, uçuk, uydurma sözleri "hadis ambalajında" sunup din haline getirenler, kendilerine uyan kitleleri de şirke bulaştırıp cehenneme sürüklüyorlar.

Halbuki din sadece Allah'tan gelendir. Bir şeyin iman konusu olması için İLAHİ NİTELİKLER içermesi gerekir. Kur'an dinin yegane ve tek kaynağıdır. Başka kitapları din edinenler açıkça Allah'ın dinine şirk bulaştırdıklarının farkında değildirler.

Elçi'ye beşer vasıfları dışında ilahi nitelikler verip yüceltmek Yahudilerin Üzeyir, Hristiyanların İsa (as)'ya yaptığı gibi sonu şirke giden bir sapkınlığa yol açar;

''Yahudiler: ‘Üzeyir Allah’ın oğludur’ dediler. Hıristiyanlar da ‘Mesih Allah’ın oğludur’ dediler. Bu daha önceki kâfir toplumların uydurduğu asılsız sözlere özenerek ağızlarında geveledikleri iddialardır. Allah kahretsin onları nasıl da uyduruyorlar!''

( Tövbe / 30 )

Kendisine Allah tarafından indirilmiş vahyi tebliğ eden, bu vahyin yani Kur'an ın uygulamaya dönük talimatlarının nasıl uygulanacağını bizzat gösterip toplumuna örnek olan, bu yolla dinin yerleşmesi ve yayılması görevini eksiksiz ve mükemmel bir şekilde yerine getiren Elçinin, bu elçilik görevi vefatıyla tamamlanmış olur.

Artık Allah'ın Elçisi vefat ettikten sonra din adına görevi bitmiştir.

Önceki ilahi dinlerdeki hastalıklı inanca dayalı ''ELÇİYİ İLAHLAŞTIRMA'',

maalesef vefatından sonra Allah Resûlünün dinin merkezine konmasıyla İslam'da da tezahür etmiştir

''Ve yine o, size melekleri ve NEBİLERİ dinde kural koyucu Rabler edinmenizi de emretmez. Zira o, size Müslüman olduktan sonra, hiç kâfir olmayı emreder mi?''

( Al-i İmran / 80 )

Allah Resulünü anlamak ve takip edip yolundan gitmek için;

bir çoğunu kimin uydurup aktardığı belli olmayan, içinde hurafe, safsata, bid'at, israiliyat ile bezenmiş sözlerin olduğu ve asla Resulün söylemeyeceği, Kur'an a zıt ifadeler içeren, Resulden 200 yıl sonra Buhari/Müslim v.b. lerin kitaplarına yazdığı beşer sözlerine değil,

kitap/iman nedir O'ndan öğrendiği,

O'na uyup uyguladığı,

O'nunla öğüt verdiği,

yalnız O'ndan konuştuğu,

tek mucizesi olan Kur'an a uymamız

ve Kur'an daki ''ilahi mesajın bağlam ve bütünlüğü içinden doğru hüküm, bilgi ve sonuçları bulup çıkarmak'' demek olan ilahi murada yani hikmete ulaşmak için çabalamamız gerekiyor.