“Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat
ettik de, böylece onlar bizi yoldan saptırdılar.”
33-Ahzab Suresi 67

Geleneksel dinin uygulayıcıları, atalarından miras kalan mezheplerine hiçbir akılsal kritere dayanmadan uyarlar. Mezhebin bu tabileri,
mezhep büyüklerinin ne kadar zeki, ne kadar üstün ahlaklı olduklarına
dair hikâyeler anlatarak bağlılıklarını meşrulaştırmaya çalışırlar.

Bu şahıslara göre büyükleri (mezhep imamları) her şeyi düşünmüştür.

Onlara uymak yeterlidir; onların karar verdiği bir konuda düşünmek, tartışmak,
sorgulamak edepsizliktir.

Geleneksel yaklaşımı benimseyenlerin dini
doğrudan öğrendiği bir kaynak tarikatlardaki şeyhlerdir.

Tarikatlardaki
bu şeyhlere de çoğu zaman “efendi” ve “efendi hazretleri” gibi ünvanlar
yakıştırılır. Vefat etmiş mezhep imamlarına karşın bu “efendiler” yaşayan dini kaynaklardır. Bu “büyükler”e ve “efendiler”e uymaktaki temel mantık aynıdır;

Kuran dâhil hiçbir süzgeçten geçirmeden teslimiyet, düşünmeden tabi olmak, sorgulamamak, aklı çalıştırmadan onların aklına güvenmek.

Oysa Kuran’ın yukarıdaki ayetinde görüldüğü üzere, birçok insanın doğru yoldan sapmasının sebebi “büyükleri”ne, “efendileri”ne
körü körüne bağlanmalarıdır. Aklı çalıştırmanın yerine taklidi ön plana
çıkartmanın, atalara uyarak ya da çoğunluğun tercihine bakarak ve efendilere, büyüklere teslim olarak yol bulmanın hiçbirini Kuran kabul etmemektedir.

Kuran dinin kaynağı olarak kendisinden başka
Ne bir efendiyi,
Ne bir mezhebi,
Ne bir hadisi,
Ne de herhangi bir tarikatı gündeme getirmiştir.

Kuran’a göre doğruya ulaşma,
aklı dışlamayla değil, aklı kullanma ve düşünme faaliyetiyle gerçekleşir:

Kuran’ı okuyup düşünmüyorlar mı?
4-Nisa Suresi 82

Ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt
alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
38-Sad Suresi 29

... Size ayetlerimizi açıkladık, belki akıl erdirirsiniz.
3-Ali İmran Suresi 118

Diğer önemli bir sorun, tarikatların birçoğunun tasavvuf düşüncesini benimsemeleri; bu düşünce adına ortaya konan birçok güzel şeyle beraber,
İslam’ın ruhuyla hiç bağdaşmayacak izahları da, bu düşüncenin
ünlü isimlerinin hatırına kabul etmeleridir.

Tasavvuf düşüncesinin en
ünlü ve en etkili olmuş kişisi Muhyiddin İbn Arabi’dir.

Bakın İbn Arabi
şöyle diyor:

“Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de
Ona. Bir halde ben Onu ikrar ederim, eşyadaki çokluk ve değişikliği görünce de inkar ederim” (Fususul Hikem).

İbn Arabi, buna benzer ifadelerinin olduğu kitabının kendisine Peygamberimiz tarafından verildiğini
ifade etmiştir.

Birçok tarikat bağlısı, kendi anlayışları dışındakileri kolayca “kâfir” ilan ederler;

İslami anlayış açısından asla kabul edilemeyecek İbn Arabi’nin ve diğer tarikat ile tasavvuf önde gelenlerinin benzer sözlerini ise yorumlayarak kurtarmaya çalışırlar ve
bu sözleri eleştirenleri “anlayışı kıt” olmakla ve bu şahısların derinliğini
kavrayamamakla eleştirirler.

Ne yazık ki tarikat ve tasavvuf bağlılığı,
anlayışları bu kadar köreltmiştir.

KUR AN ADINA BAHSEDİLENE BENZER SÖZLERİ ELEŞTİRMESİ GEREKENLER,
BU ŞAHISLARIN HATIRINA,
BU SÖZLERİ İSLAMİ ANLAYIŞIN BİR PARÇASI GİBİ GÖSTEREREK KUR AN IN SUNDUĞU BERRAK İSLAMI ANLAYIŞI ZEDELEYEREK BULANDIRMAKTADIRLAR