Hızlı gelişen teknoloji ile “Dijital Çağ’a” girmiş bulunuyoruz. Teknolojinin insan hayrına kullanılması elbette ki hayatı kolaylaştırması açısından çok yararlıdır. Ancak, hayatın her alanına giren teknoloji, giderek insanı işlevsiz ve gereksiz kılmaya doğru hızla ilerlediğini de görmek zorundayız! Öyle ki teknolojik bağımlılık, yakın gelecekte işlevsizleşen insanı tek merkezden yönetme, köleleştirme ve hatta gerektiği kadarını da yok etmeye doğru gideceği endişesi gün geçtikçe artmaktadır!

2019 yılında başlayıp devam eden küresel Pandemi (virüs salgını), ekonomileri ve insan yaşamını felç etmeye doğru hızla ilerlemektedir. İnsan sağlığının korunması düşüncesiyle alınan tedbirler, bir yandan bireyi ve toplumu korurken diğer yandan ekonomik sorunlarla birlikte yoksulluk ve işsizlikte patlamalara yol açmaktadır.

Pandemi tedbirleri, insanları toplumsal hayattan koparıp eve kapanma, üretememe ve bireyselleştirmeye itmektedir. Bu durum ekonomik sorunlarla birlikte ruhsal çöküntüye de yol açmaktadır. Aile ziyaretleri, seyahat kısıtlamaları, alışılan eğlence yöntemleri gibi alışkanlıkların bıçakla keser gibi terk edilmeye zorlanması, Dünyada ve ülkemizde toplumsal buhranlara neden olabilecektir!

İnsan mekanik değil, duygusal bir varlıktır. Bu açıdan irdelendiğinde toplumsal öfke ve stres hali, hayatın her alanında kendisini göstermektedir! İş yaşamı, 24 saatlik zaman diliminden 8 saatlik zorunlu çalışma süresi, işe gidiş-dönüş ve gerektiğinde mesai de göz önüne alındığında günlük 8-12 saati bulabilmektedir. Evden ya da uzaktan çalışma modeli ile önemli kolaylıklarla birlikte mesai mefhumunu ortadan kaldırmaya yol açması açısından da yeni zorluklar ve sorunları doğurmaktadır. Akşam, gece, hafta sonu veya yıllık izinde iken bile kimi yönetici veya çalışanın arandığı, çevrimiçi yöntemlerle talep iletilmesi gibi pek çok yeni sorunlar mobbinge zemin hazırlamaktadır.

Gelir kaybı nedeniyle ekonomik sorunlar, psikolojik önemli rahatsızlıklara yol açarak bireyleri saldırgan (agresif), sinirli (asabi) ve bunun sonucunda çatışma, fiziksel şiddet ve psikolojik baskılarla kendini gösterebilmektedir. İşveren, işveren vekili, her kademedeki yönetici ve çalışanlar arasında giderek olumsuz bir hava hâkim olmaya başlamaktadır! Bu olumsuz iklimde güven ve huzur ortamı gittikçe zorlaşmakta ve bozulmaktadır.

Covid’li olduğunu bilmediği için çalışmaya devam eden ve sonradan öğrenildiğinde çalışma arkadaşlarının “bize sen bulaştırdın” öfkesi. Raporlu olduğu halde iş yoğunluğu veya başka nedenle “işe geleceksin” baskısının yapılması. İşyerlerinde “bulaş korkusu” ile herkesin birbirinden şüpheyle kaçışması gibi durumlar genel güvensizliğe yol açmaktadır. Diğer yandan Pandemi tedbirleri nedeniyle ekonomik sorunlar yaşayıp işyerlerini kapatmak zorunda kalan işverenlerin dramı ve buna bağlı çalışanların işsiz kalmaları, Pandemi endişesinden daha büyük yoksulluk, işsizlik ve aç kalma korkusu gibi ekonomik endişelere dönüştüğü gözlemlenmektedir.

Covid salgını ile birlikte 100 bin lokantanın kapanması sonucu 3 milyon çalışanın işsiz kaldığı bildirilmektedir (Trt Haber). Ülkemizde ise binlerce lokanta tedbirler nedeniyle sadece paket servisi yapabilmektedirler. Paket satışların, normal satışlardaki oranı %5 ile 30’u kadar olabildiği ifade edilmektedir. Bu nedenle işverenin ayakta kalması zor olduğu için istihdamda ciddi daralmalara neden olması toplumsal sorunlara neden olabilecektir! İşverenlere Devletin kira desteği, çalışanlara yapılan işsizlik fonu desteği anlamlı ve önemli olmakla birlikte uzun süre sürdürülebilirliği ile desteklerin ayakta kalma ve geçim yapabilme yeterliliği düşündürücüdür. Devlet ve millet kaynaşması ile dayanışması, küresel Pandemi ve dijital çağın beraberinde getirdiği/getireceği tehlikeleri azaltacağına inanıyorum.

Kimi işletmelerde ise ülkede ve dünyada işsizliğin artması sonucu “sen gidersen yerine gelecek binlerce kişi var” söylemi, çalışanlar üzerinde travmalara yol açabilmektedir. Kuşkusuz Pandeminin pek çok sorun oluşturduğu ve artarak devam edeceği endişesi de ciddi boyutlardadır. Literatürde şu bilinen geçektir ki; işsizlik oranı ile mobbing doğru orantılıdır. Yani işsizlik ne kadar çok ise mobbing olgularında da o denli artış görülebilmektedir.

Teknolojiyi terk etme tavsiyesi, gerçekçilikten uzaktır. Yerlileşmesi gerektiği görüşü ise kesinlikle bir zorunluluk ve gerekliliktir. Devlet ve milletin bilgi ve belge güvenliği başta olmak üzere yerli depolama (big data), yerli internet, yerli sosyal medya, e-posta, arama motoru gibi her türlü ihtiyacın yerli ve milli olması ülkemizi geleceğe daha güvenli taşıyacaktır. Devlet kurumları, işletmeler veya bireyler Siber Mobbing/Teknolojik Yıldırma gibi sorun yaşadığında, çözüm bulamaları ciddi anlamda zor olabilmektedir. Şu atasözümüz bu durumu güzel özetlemektedir: “el elin eşeğini türkü çığırarak ararmış!”

İnsanın hiçbir şekilde israf edilmediği mutlu bir çalışma yaşamı dileğiyle.

İsmail AKGÜN

MEYAD Genel Başkanı,

Eğitimci, Yazar, Mobbing Bilirkişisi

[email protected]