27 Mayıs 1960 darbesi sonrası Başbakan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın düzmece bir mahkeme ile yargılanıp haklarında idam kararının verildiği Yassıada'da görevli asker Mehmet Özbilgin, 15 Temmuz gecesi 1960’ın tekrarı gibiydi dedi.

Polatkan’ın son istek olarak ailesine mektup yazmak istediğini ancak buna izin verilmediğini söyleyen Özbilgin, üç devlet adamının da cenaze namazı kılınmadan gömüldüğünü anlattı. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile olan diyaloglarını da anlatan Adıyamanlı Özbilgin, 27 Mayıs ihtilali ile 15 Temmuz darbe girişimi arasındaki amacın Türkiye’nin geleceğine kastetmek olduğunu ifade etti: “1960 yılında başbakan ve iki bakanı asan, Reisi Cumhur ve birçok siyasetçiyi mahkum eden zihniyet 15 Temmuz gecesi bir kez daha kirli emellerinin peşindeydi. Bu kez hedef Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı alaşağı etmek veya canına kıymak, ülkeyi ele geçirmek için vatana ihanet girişiminde bulundular. Rabbim ülkemizde bir daha 1960’lar, 15 Temmuzlar yaşatmasın…”

Milli iradenin sembol isimleri, demokrasinin unutulmaz şehitleri merhum Başbakan Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın 17 Eylül 1961’de cunta yönetimince idam edilmelerinin 59’uncu yılı geride kaldı. 1950 seçimlerinde yüzde 52.7 oyla iktidara gelen ve 10 yıl süreyle başbakanlık yapan Adnan Menderes ve arkadaşları Yassıada’da idam edildi. Darbecilerin kurduğu Milli Birlik Komitesi tarafından 'ülkenin gitgide baskı rejimine götürüldüğü' iddiasıyla gerçekleştirilen darbe sonrasında, bütün antidemokratik yöntemler devreye girdi. Darbeciler, TBMM ve Anayasa'yı feshetti ve siyasi faaliyetleri askıya aldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, DP'li milletvekilleri, hükümet üyeleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile bazı üst düzey kamu görevlileri ve askerler gözaltına alındı.

Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 27 Mayıs darbesi ve sonrasındaki idamlara tanık olan 80 yaşındaki Adıyamanlı asker Mehmet Özbilgin yaşadıklarını 58 yıl sonra SABAH’a anlattı. İstanbul Okmeydanı 125. Jandarma Tabur Komutanlığı 6. Bölük’te vatani görevini yapan 6 çocuk babası Mehmet Özbilgin, idam günü ve öncesinde tanık olduğu tarihi anları ilk kez anlattı. İşte, 2.5 yıl askerlik yapan Özbilgin’in SABAH’la paylaştıkları:

AKŞAMDAN HAZIRLIK BAŞLADI

* Akşam yemeğinin ardından koğuşlarımıza gitmek üzereyken bölük komutanımız bizi acilen topladı. Akşamdan tam teçhizat hazır olmamız gerektiğini, “Bölük kalk!” dendiğinde herkesin aynı şekilde hazır olmasını. Hazırlıklarımızı yaptık ve bir tedirginlik içinde uyuduk. Sabah çok erken saatte uyandırıldık ve istenildiği gibi 60 asker, bölük önünde hazır vaziyette bekledik. Bölük astsubayımıza ‘görev nedir, nereye gidiyoruz’ diye sorduğumuzda, ‘bana bir şey sormayın, ben de bilmiyorum’ dedi. Kısa süre içerisinde araçlarla gemiye götürüldük. Gemiyle yoluculuğumuz sonrası İmralı Adası’na ulaştık.

52 MEZAR KAZILMIŞTI

* İmralı’daki komutan bizlere özel bir görev için burayı getirildiğimizi söyledi. Dinlenmek üzere koğuşlara çıkıp sırt çantamızı yerleştirdik. Aşağıya inerken diğer koğuşta çok sayıda kefenin olduğunu gördük. İndiğimizde koğuşların bulunduğu alanın biraz ilerisinde 52 adet mezarın kazıldığını görünce burada neler oluyor veya neler olacak diye kendi kendime sormaya başladım. İmralı Adası’ndaki ikinci günümüzde gemiyle elleri kelepçeli 52 kişinin getirildiğini gördük. Doğru cezaevine götürdüler. Sabah çok erken saatte bizi kaldırdılar ve çevrede kuş uçmayacak diye tedbir aldırdılar. Sabah 04.00 sıralarında eli kelepçeli iki kişiyi getirdiler ve onlar getirilirken bize ‘arkanızı dönün, kesinlikle dönüp bakmayın’ diye komutanlar bağırmaya başladı.

AİLESİNE MEKTUP YAZDIRMADILAR

* Getirilen iki kişi darağacının önünde beklerken, biri (Dönemin Maliye Bakanı Hasan Polatkan) ‘sizlerden son bir isteğim var, izin verirseniz aileme ve çocuklarıma bir mektup yazmak istiyorum’ dedi. Orada bulunan komutan, ‘kesinlikle hiçbir şeye izin yok, asın bunları’ dedi. O da bağırarak, ‘aileme ve çocuklarıma selam söyleyin, çocuklarım asla ve asla siyasetin içerisinde yer almasınlar, siyasetle uğraşmasınlar’ diye bağırdı. Ve kısa süre içerisinde iki kişiyi darağacında astılar.

CENAZE NAMAZLARI KILINMADI

* Asma işlemi bittikten sonra, ‘şimdi dönüp bakabilirsiniz’ dediler ve darağacında sallanan iki kişiyi gördük. İki kişinin bakan olduğunu, birinin Fatin Rüştü Zorlu, diğerinin ise Hasan Polatkan olduğunu öğrendik. Resmen kanımız dondu. Biz nereye geldik, bizler neye geldir, devletin askeri devletin bakanına nasıl bunu yapar, ülkede neler oluyor demeye başladık. Cenazeler yıkandı, kefenlendi cenaze namazları kılınmadan toprağa gömüldüler. Her bir mezarın başında iki asker nöbet tutmaya başladı.

KORKUDAN AĞLAYAMADIM

* Bir gün sonra öğlen saatlerine doğru yine hazır kıta şeklinde çok geniş güvenlik önlemleri alındı. İmralı Adası bir anda çok hareketlenmeye başlandı ve yanaşan gemiden iki gardiyanın kolları arasında eli kelepçeli devlet büyüğümüz Başbakan Adnan Menderes’in getirildiğini gördük. Gemiden indirildi ve iki gardiyan nezaretinde darağaçlarının olduğu alana getirildi. Askerler biraz alandan uzaklaştırıldı ancak bu kez yüzümüz dönük şekilde kalmamız istendi. Saat 13.00 gibi Başbakan Adnan Menderesi de darağacında asıldı. Gözlerim doldu, ağlamak istedim ama korkudan ağlayamadım.

MAHKUMLARIN İSYANI…

* Aynı şekilde Başbakan Adnan Menderes’in cenazesi yıkandı, kefenlendi ve cenaze namazı kılınmadan direk mezara konuldu. Cenazelerin çalınma ihtimaline karşılık mezarlığın çevresinde ve mezarların başında çok sayıda asker nöbet tutmaya başladı. Bir gece de ben nöbette kaldım ve bir saat nöbet boyunca arkadaşımızla birlikte ağladık. İmralı Cezaevi’nde kalanların, ‘Başbakan ve bakanların idam edileceğini bilseydik burada isyan çıkarırdık’ dediklerine şahit oldum.

REİS-İ CUMHUR CELAL BAYAR’I CEZAEVİNDE GÖRMEK BENİ KAHRETTİ

* Bir gün sonra bana cezaevi nöbeti yazdılar ve sabah erken saatte bir kişinin kaldığı nezaretin önünde nöbet tutmaya başladım. İçeriye girdiğimde gözlerime inanamadım. İçeride ‘çok önemli mahkum var’ dedikleri kişi ülkemizin reis-i cumhuru Celal Bayar’dı. Çok kısa süre önce ülkenin başında olan Cumhuru Reis, şu an karşımda cezaevinde tutsak edilmişti. Allah’ım ülkemde neler oluyor, başbakan ve iki bakanı asan bu zihniyet kim, kimler bunu yapıyor diye kendi kendime söylenmeye başlamıştım ki Reisi Cumhur bana seslendi ve asker tuvalete gitmem gerek dedi, ben de gidebilirsin dedim, iki kez daha yine aynı şekilde bana asker tuvalete gitmem gerek dedi. Ben de her seferinde gidebilirsin dedim. ‘Evladım kelepçesiz, yanımda olmadan beni tek başıma tuvalete gitmeme sen nasıl izin verirsin. Buradaki vatan hainleri bana bu şekil izin verdiğimi görse sana ne yaparlar, kaç gündür biz burada ne işkenceler, eziyetler gördük, senin gibi bir vatan evladını Allah bize yolladı. Allah razı olsun ama sen yine de görevini yap’ dedi.

15 TEMMUZ GECESİ 1960’IN TEKRARI GİBİYDİ

1960 yılında başbakan ve iki bakanı asan, Reisi Cumhur ve birçok siyasetçiyi mahkum eden zihniyet 15 Temmuz gecesi bir kez daha kirli emellerinin peşindeydi. Bu kez hedef Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı alaşağı etmek veya canına kıymak, ülkeyi ele geçirmek için vatana ihanet girişiminde bulundular. Ancak 1960 yılında 3 kişinin idamının ardından ülkede halkın sesini yükselmesi Reisi Cumhur Celal Bayar olmak üzere 49 kişinin idamından vazgeçildi, onları farklı farklı cezaevlerine yolladılar. 15 Temmuz gecesi de sokaklara dökülen, tankların önüne yatan, silahları göğsünü siper eden halkımız bu hainlere izin vermedi. 1960 yılından bu yana 60 yıl geçti o dehşet dolu günleri unutmadım, unutmayacağım. Rabbim ülkemizde bir daha 1960’lar, 15 Temmuzlar yaşatmasın.

(Metin Harıkçı-Özel Haber)