Hayatın kolay ve kaliteli yaşanabilir olması için birçok meslek ve mensupları vardır. Kuşkusuz her biri ayrı bir öneme ve değere sahiptir. Basit bir yöntem ile de değerlendirmek gerekirse; bu meslek ya da mensupları hayatımızda yer almasa, hangi sorunlarla karşılaşırız? Bu sorunları basit bir şekilde kendimiz giderebilir miyiz? Bir de her an ve her yerde hayatımızın her aşamasında yer alan, olmazsa olmaz diyebileceğimiz meslekler vardır. Sağlık çalışanları, adalet çalışanları, eğitim emekçileri, güvenlik görevlileri, basın ve medya çalışanları, ulaşım, üretim, hizmet sektörü çalışanları gibi uzayıp giden bir liste karşımıza çıkacaktır. Burada bir meslek ya da çok kıymetli mensuplarını incitmek kastı yoktur ve bu asla amaçlanmamaktadır.

Hıçkırık Filmi

Bu yazımı beğenerek izlediğim bir film ile bağdaştırarak eğitim sistemimiz ve vazgeçilmezlerimiz olan eğitim emekçilerimizi anlatmak istiyorum. Özellikle fedakârlık konusunda en üstlerde yer alan meslekler arasında öğretmenlik gelmektedir. Öğretmenlik ya da genel bir deyişle eğitim emekçileri ülkelerin gelecek inşa’sını yapan mimar, başka bir ifadeyle muhteşem sanatçılardır. Saygıdeğer öğretmenler, eğitim emekçileri; 12 Nisan 2020 gecesi TRT 1’de öğretici bir film yayınlandı. Hint yapımı olan "HIÇKIRIK" filmini İlgiyle izledim. Öğretmen Lisesi, Sınıf Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği mezunu ve fiilen 15.5 yıl öğretmenlik yapan bir eğitimci olarak, öteden beri inandığım konular, başarılı ve öğretici bir şekilde perdeye aktarılmış. Özellikle "kötü öğrenci yoktur" ile "eğitim-öğretim sınıf ya da okul ile sınırlı değildir" anlayışı özel olarak vurgulanarak işlenmesi beni çok mutlu etti. Filmde şuna da dikkat çekilmiş; ilgisi farklı olan öğrenci ya da farklı bir öğretme modeline/yöntemine ihtiyaç duyan öğrencilerin olabileceği özellikle öne alınarak anlatılmış. Bu durumu işinin ehli eğitimciler çok iyi bilirler ve verilen mesajı da iyi anlamışlardır.

Eğitim-öğretim hizmetlerinde teoriden ziyade, hayattaki karşılığının ne olduğu yani, soyut yerine olabildiğince somutlaştırma modeli kullanıldığında, öğrenmenin daha kolay ve kalıcı olduğu tezi filmde anlamlı bir şekilde sunulmuş. Ayrıca, “ümitsizlik” ya da “başaramam” düşüncesinin kırılması zor olsa da azimli bir öğretmen için üstesinden gelinecek ve başarılacak bir durum olduğu da çarpıcı bir şekilde gösterilmektedir. “İnanç varsa, başarı da vardır” düşüncesinin altı kalın bir şekilde çizilmektedir. Tüm bunlar için; eğitimcinin öncelikle mesleğin gerektirdiği donanıma, engin bir sabra ve her şeyden önemlisi işini severek yapmasının önemi her meslekte olduğu gibi öğretmenlik için de hayati bir önemde olduğunu bir kez daha tekrarlamış olalım.

Okulda Mobbing

Eğitimcilik yönümün yanı sıra “Hıçkırık” filmine uzmanlık alanım olan mobbing yönüyle de değerlendirmek istiyorum. Tecrübeli olan erkek öğretmenin; mesleğini sevdiği ancak, bencilliği dikkat çekiciydi. Sadece kendisinin başarabileceği düşüncesi ve narsist yapısına da dikkat çekilmekteydi. Şöyle ki; kadın öğretmeni yok sayması, hıçkırık rahatsızlığı nedeniyle alay etmesi, her fırsatta aşağılaması gibi davranışlarının da “belirli bir süre ve sistematik” olması nedeniyle, açık bir biçimde mobbing uygulayarak uzaklaştırmaya çalışmıştır. Olaya bütüncül bakıldığında ise; okul müdürünün bilge kişiliği öne çıkarılmaya çalışılmış olduğunu görmekteyiz. Ancak, tecrübeli erkek öğretmenin uyguladığı mobbing’e pasif ve sessiz kalarak destek vermiş ve mobbing suçunun ortağı olmuştur. “Eşdeğerler arası mobbing” olduğu öne çıkmış ise de “yukarıdan aşağı mobbing” de görülmektedir. Genç ve tecrübesiz ancak mücadeleci kadın öğretmen ise; asla pes etmeyen, kendine güvenen, çalışkanlığı ve azmi ile hem kendisine yapılan mobbing ile mücadele etmesi hem de öğrencilerini; yer, zaman ve imkânsızlıklar ile birlikte yetiştirmesi ders niteliğindeydi. Okulda yaşadığı sorunlar ve baskılar yetmezmiş gibi kendilerini terk eden ancak, zaman zaman evlerine ziyaretlerine gelen babasının da aşağılık kompleksi baskılarına maruz kalması içinde bulunduğu durumu daha da güç bir hale getirmekteydi.

Okulda Akran Zorbalığı

Filmde, elit aile çocuklarının varoşlarda yetişmiş olan çocuklara yaptığı baskılar, onları okuldan uzaklaştırma çabaları, aşağılamalar gibi pek çok olumsuz tutum ve davranış sergilenmekteydi. Tüm bunlar öğrencilere uygulanan “akran zorbalığı” dır. Kadın öğretmen; kendisine yapılan mobbing ile öğrencilerine yapılan akran zorbalığı’nı; azmi, işine, insanlara ve özellikle öğrencilerine olan sevgisi ile başa çıkmayı başarabilmiştir. Her zaman söylediğimiz gibi; “iyilik ve sevgi” galip gelmiş, nefret ve kötülük yenilmiştir. Tecrübeli olan erkek öğretmen hatasını geç de olsa anlamış, özür dileme ve hakkı teslim etme erdemini de gösterebilmiştir. Kuşkusuz yaşanılan ya da yaşatılan acılar çok büyüktür. Buradan anlatmaya ve vurgulamaya çalıştığımız durum, tam da burasıdır. Önemli olan, testiyi hiç kırmadan su taşımaktır! Testi kırıldıktan sonra taşınan suyun önemini de sizlere bırakmak istiyorum!

Öğretmen Liseleri ve Eğitim Sistemimiz

Finlandiya 5,5 milyon nüfusa sahip, Grigoriy Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” diye anlattığı güzel ve eğitim sisteminin başarısı ile öne çıkmış küçük bir ülkedir. Ülkeler, insanlar birbirlerinden etkilenebilir ve yararlanabilirler. Ancak, kendi kültürleri ile oluşturulan bir ülkenin eğitim sistemini örnek almak yerine, çok yönlü yetişmeleri nedeniyle "Öğretmen Liseleri" eğitim modelini hatırlatmakta yarar görüyorum. Bende dâhil, Anadolu’nun birçok çocuğunu yetiştirerek ülkemize ve milletimize önemli katkılar yapmışlardır. Buralarda çok sayıda bilim insanı, edebiyatçı, şair, yazar, sanatçı ve daha sayamayacağımız birçok değer yetişti. Aksayan yönlerini ıslah etmek (düzeltmek) var iken kapatıldı. Devasa yatırımlar, araziler, emekler bir kararla yok oldu! Ne acı! Bu yanlışlığı tarih yazmaktadır ya da yazacaktır diye düşünüyorum.

Eğitim Yönetiminde Ortak Akıl/ Katılımcılık ve Organizatör Öğretmen

Eğitim, öğretim modeli, sistemi geliştirmek için kadim medeniyetimiz ile dijital çağ harmanlanması yeterli olacaktır. Eğitici ve yöneticiyi de daha kaliteli yetiştirmek ve sürekli güncelleyerek gelecek inşa’sını hep birlikte başarabiliriz! Özellikle şunu da belirtmekte yarar görüyorum; tüm yöneticilere ısrarla söylediğimiz gibi eğitim yöneticileri de okuldaki iş ve işlemleri katılımcı (ortak akıl) bir şekilde yönetmelidirler. Geleneksel “ben bilirim” anlayışı ile kesinlikle başarı sağlanamaz. Hemen her meslek yöneticiliğinde olduğu gibi eğitim yöneticilerinin de eğitimci, diğer bir ifadeyle öğretmen olması sevindiricidir. Ancak, bazı eğitim yöneticilerinin mesleklerini unutup ünvanlarını öne çıkarmaları, meslektaşları ile ciddi iletişim sorunlarına yol açmaktadır. Kimi zaman da okullarda medeniyetimize ait olmayan; ideolojik (sağcı-solcu, laik –antilaik vb.), sendikal ayrımcılık gibi tutum ve davranışlar bize hiçbir şey kazandırmamaktadır. Bilakis büyük zararlar vermektedir. Bu ayrımcılıklar yerine ahenkli bir şekilde okulu yöneterek; huzurlu, güvenli ve insana yaraşır bir iş ortamı haline getirmesi gerekir. Bunu sağlaması kendi başarısı, okul başarısı, öğrenci başarısı ve eğitimci başarısı için mutlak bir zorunluluktur. Zira yöneticilik geçici bir ünvandır. Öğretmenlik modeli de değişmiştir. Öğretmen, organizatör rolü ile öne çıkmalıdır. Hazır bilgi yerine bilgiye ulaşmanın yol ve yöntemlerini öğretmelidir. Bunun için de öğrencisini ve ailelerini çok yönlü tanıması gerekmektedir. Bu bilgi, öğrencilerde oluşabilecek ruhsal travmaları önleyeceği gibi olumlu ve önemli başarı da sağlayacaktır.

Eğitim ve öğretim uzun soluklu bir süreçtir. Meyveleri kısa bir sürede elde edilememektedir. Ancak, üzülmekle birlikte coronavirüs salgını ile etkin ve büyük fedakârlık örnekleri de mutluluk vericidir. Mesai mefhumu gütmeden görev yapan; sağlık çalışanları, güvenlik görevlileri, eğitimciler, vefa destek gönüllüleri gibi çok güzel örnekler bulunmaktadır. Kuşkusuz bu güzel örneklerde yer alanları da yetiştirenler öğretmenler olduğu unutulmamalıdır! Gelecek inşa’sı için görev yapan “organizatör eğitim emekçileri”, kadim medeniyetimizin emsalsiz mirası ile birlikte; evrensel bilgi, sevgi ve iyilik dolu bir şekilde can paremiz olan öğrencilerimizi donatacaklarına inanıyorum. Üstadın dediği gibi: “…Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

İsmail Akgün

Mobbing Eğitim Yardım Araştırma Derneği (MEYAD)

Genel Başkanı, Eğitimci, Yazar, Mobbing Bilirkişisi

[email protected]