İslam güneşinin cahiliye karanlıklarını aydınlattığı, efendi ile köleyi aynı safta buluşturduğu, türlü eziyetlerle can çekişen canlara hayat olduğu günlerde güzel bir kul yaşardı. Adı Hakîm bin Hizâm.

Güzel ahlâk sahibi olan bu zât, Müslüman olmadan önce de son derece cömert, müşfik, hayr u hasenât sahibi biriydi. Kızlarını diri diri gömmek isteyen babalardan onları satın alır, hayata kavuşturur ve himâye ederdi. Câhiliye devrinde yüz köle âzâd etmiş ve yüz tane deveyi Hac esnâsında kurban kesmek, muhtaçlara vermek gibi yollarla tasadduk etmişti. Müs­lüman olunca da yine Allah yolunda yüz deve infak etti ve yüz köle âzâd etti. Bir gün Peygamber Efendimiz’e:

“–Ey Allah’ın Rasûlü! Câhiliye devrinde yaptığım bazı hayır işleri var: Sadaka vermek, köle âzâd etmek, sıla-i rahimde bulunmak gibi… Bunlara mukâbil bana ecir verilir mi?” diye sordu. Rasûlullah (sav):

“–Sen zâten, daha önce yaptığın bu hayırlar hürmetine İslâm’la şereflendin!” buyurdu. (Bkz. Buhârî, Zekât 24, Büyû 100, Itk 12, Edeb 16; Müslim, Îmân 194-196)

Günümüz dünyasında da Hakîm bin Hizâmlara ihtitacımız var. Çağrımız onlara ve onun gibi olmak isteyenlere. Üniversiteler açıldı, okullar başladı. Birçok aile sıkıntıda, darda, zorda… Buyurun imkânlarımız ölçüsünde elimiz uzatalım. İlim yolunda tuttuğu kalem, kitaplarını taşıdığı çanta, okulda gururla giydiği forma olalım. Okulun ilk günlerinde Hakîm bin Hizâm gibi elinde tuttuğumuz her kişi bizim kurtuluşumuz olacak. Aldığımız dua kadar yol alacağız. Duaya çok muhtaç olacağımız kabir günleri gelmeden dünya günlerini iyi değerlendirmemiz elzem. Buyurun.. İmkan varken imtihanı kazananlardan olalım…