İnsanın yaradılışında gördüğüne, bildiğine, dokunabildiğine yani dünya hayatında bir şekilde var olana inanma, tapınma içgüdüsü vardır.

O yüzden insanlar tarih boyunca inanmak durumunda oldukları varlıklara ya bir şekil vermiş yada bizzat yaşayan varlıklara kutsallık vererek ilah edinmişlerdir.

Tarih boyunca insanlar hep bir yüce yaratıcı ( Tanrı ) inancına sahip olmuşlar,. ancak yaradılıştan gelen gördüğüne tapma içgüdüsünü aşamamış ve görüp varlığını hissedemediği Tanrı ile arasına görüp, dokunabildiği bir başka varlığı aracı olarak koymuştur.

Şirk denen bu inanç sistemine karşı, tek yaratıcı ve herşeyin sahibi olan yüce Allah Tevhid esasına dayanan dinini kabul ettirmek için tarih boyunca Elçilerini göndermiştir.

Allah'ın Elçileri vasıtasıyla gönderdiği bütün ilahi mesajlar hep bu şirk inancına karşı olmuştur.

Allah'ın hak dini, her defasında Allah'a inanan ama O'nunla arasına ortak ilahlar koyarak şirk koşanlara aynı inancı getirmiştir;

Yani, yüce yaratıcı olana GÖRMEDİKLERİ HALDE,

aracısız, tek ve birleyerek, önkoşulsuz teslimiyet esasına dayalı olarak, herşeyin yaratıcısı, mutlak otorite ve gücün tek sahibi, tek karar verici, yargıda tek hakim, dinde tek hüküm ve kural koyucu olduğuna kesin iman ederek ALLAH'A inanıp bağlanmak demek olan TEVHİDİ getirmişlerdir.

"Onlar, GÖRMEDİKLERİ HALDE Rablerinden içten içe korkarlar. Onlar kıyamet gününden de korkarlar."

( Enbiya / 49 )

"Hiçbir günahkar başka bir günahkarın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, GÖRMEDİKLERİ HALDE Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah’adır."

( Fâtır / 18 )

"GÖRMEDİKLERİ HALDE Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır."

( Mülk / 12 )

Aynı hatalar Kitap verilenler tarafından da yapılmış ve görmedikleri Allah'ın yerine görüp dokunabildikleri varlıkları ilah edinme yanlışına düşmeye devam etmişlerdir.

Örneğin; Musa (as) İsrailoğullarını firavun zulmünden kurtarıp birçok mucize gösterdikten sonra bile, 40 gün için Allah ile buluşmaya gittiğinde, ,yanlarına Nebi olan kardeşi Harun (as)'u bıraktığı halde, döndüğünde kavmini Samiri'nin yaptığı buzağı heykeline tapar bulmuştur

Yahudiler Üzeyir için, Hristiyanlar İsa (as) için Allah'ın oğlu diyerek aynı hataya düşmüşler, görmedikleri Allah'a değil de aralarında yaşamış, görüp, dokunabildikleri elçileri Tanrı edinmişlerdir.

Benzer durum Resulullah'tan sonraki dönemlerde İslam dini içinde de kısmi olsa da sirayet etmiştir.

Ortaya çıkan siyasi çıkar kavgaları, belli kesimlerin maddi kazanç uğruna dini kullanmaları, diğer ehl-i kitap dinlerdeki yanlışlardan etkilenme, bu dinlerin Elçilerine mucize verilip Rasulluh'a verilmeyişinin getirdiği dinler arası rekabet, insanüstü Elçi hikayelerinin insanlara çekici gelmesi, Nebi üzerinden istedikleri din anlayışını dine sokabilmek, hurafe ve uydurma hikayelerin de etkisiyle zaman içinde bir sürü uydurma rivayetler üretilmiş ve ortaya maalesef farklı bir İslam anlayışı çıkmıştır.

Din adına ne gerekliyse yazılı olan, eksiksiz, teferruatlı, ayrıntılı, Allah tarafından açıklanmış olan Kur'an anlaşılmaz denilerek bir kenara bırakılmış,

din adına gereken herşey, Nebi söylemediği halde sanki söylemiş gibi birileri tarafından uydurularak yazılmış Hadis kitaplarında vardır denilerek dinde ikinci kaynak edinilmiş,

sadece Allah'a ait olan hüküm koyma, şefaat, ibadet kuralları, helal haram belirleme v.b. gibi ilahi yetkiler uydurma rivayetler ile Resulullah'a verilmiş,

neticede iki kaynaklı ve iki otoriteli gerçek İslam ile ilgisi olmayan bir din anlayışı ortaya çıkmıştır.

Maalesef insanlık tarihi boyunca devam eden aynı hatalı din anlayışı burda da ortaya

çıkmış; Görmedikleri Allah'ın sözlerinin (Kur'an) yerine,

görüp aralarında yaşayan Rasulluh'ın sözlerini (O'na ait olmayan, uydurma) din olarak kabul etmişler,

Görmedikleri Allah'a yalnızca ait olması gereken ilahi yetkileri,

gördükleri Elçisine de vererek adeta Allah'ın ortağı konumuna getirmişlerdir.

İşte böylece insanlık tarihi boyunca devam eden

GÖRMEDİKLERİ yerine GÖRDÜKLERİNİ ilah edinme sapkınlığı burada kendini göstermiş ve insanların çoğu farkında veya farkında olmadan ŞİRK batağına batmışlardır.

İşte herşeyi bilen ve gören yüce Allah bu durumdan Kur'an da şöyle bahsediyor;

"İnsanların çoğu, Allah’a şirk koşmaksızın, O’na ait nitelikleri başkalarına yakıştırmaksızın iman etmiyorlar"

Yusuf / 106

Dinin tek sahibi Allah'tır, dinde tek söz sahibi O'dur. Otoritesine ve hükmüne hiçbir varlığı ortak kabul etmez. Resulullah O'nun kulu ve elçisdir. Allah'ın verdiği Elçilik görevini mükemmel olarak yerine getirmiş ve örnek olmuştur.

Bunun dışında Resulullah'a dinde farklı bir konum yakıştırarak, asla Kur'an dışında bir şey söylemediği halde, Kur'an a ters mesajlar içeren sözleri O'na isnat ederek kendi din anlayışını yerleştirmek için kullanan ve bu sayede O'na ilahi vasıflar verip ilahlaştıran bu zihniyetin din anlayışını artık görüp, telafisi olmayan Şirkten uzak durmalıyız.