Sarayda büyük bir heyecan vardı..
O çok merak ettikleri, ünü tüm dünyaya yayılmış yakışıklı adamı göreceklerdi..
2 metreyi aşkın boyu, heybetli yapısıyla koridorda göründü..
Ağır adımlarla içeri girdi..
Kalpağı başındaydı..
Uzun sakalları, hüzünlü yüzünü biraz örtse de yaşananları içine sindiremiyordu..
Meraklı bakışlar arasında birisi sordu:
-Bu o mu? 
Kafkas Kartalı Şeyh Şamil mi?
Yanıt gecikmedi..
-Evet o..

Rus Çarı 2’nci Aleksander beklenenin aksine iyi karşıladı Şeyh Şamil’i..
Özel odalar verdi.. 
Petersburg’daki esaret başlamıştı Şeyh Şamil ve ailesi için..
+++++++++++++++++
Yıl 1859 idi..
Eylül’ün 6’sı..
Rusya, 
Uzak Asya ile Avrupa arasında doğal köprü görevi gören Kafkasya’yı ele geçirmek için artık sona yaklaşmıştı.
Kafkasya’nın düşmesi an meselesiydi..
Kafkasya’nın düşmesi demek, tüm ticaret yollarının kendi ellerine geçmesi demekti..
Kafkasya stratejik önemi olan bir yerdi.. 
Yıllardır burayı ele geçirmek için Çerkes halkı ile savaşıyorlardı..
O emellerine ulaşmak için artık sayılı anlar kalmıştı..
70 bini aşkın Rus ordusu, sayısı birkaç yüzü geçmeyen Çerkesleri iyice sıkıştırdı..
Artık yapacak bir şeyleri kalmamıştı.
Kalabalık Rus Ordusu, Çerkesleri yerle bir etti..

Kafkas komutanı Şeyh Şamil, kalanların hayatını kurtarmak, daha fazla zayiat vermeme adına silah bıraktı..
Ailesine ve yakınlarına bir şey yapılmayacağı sözünü alıp teslim oldu..
Rus İmparatorluğu’na 35 yıl kök söktüren, 
Çarlar’ın yakalanması için başına ödüller koyduğu Şeyh Şamil artık bir esirdi..
Bu esaret Çerkeslerin direncini kırdı..
Ölümü hiçe sayan, 
‘Sonunu düşünen hiçbir zaman cesur olamaz’ diyecek’ bir liderleri yoktu artık..
Çerkesler, Şeyh Şamil’in esir düşmesi sonrası bir daha toparlanamadı..
Zaman zaman başkaldırışlar yapsalar da bu fazla sürmedi..
21 Mayıs 1868’de Çerkeslerin direnişi tamamen kırıldı.. 
Kafkasya düşmüştü.. 
O altın topraklar artık Ruslarındı..
İşte asıl dram bundan sonra başladı..
Ruslar, tam 300 yıl boyunca başlarını ağrıtan, karşılarında ciddi bir güç olan Çerkesleri kendi topraklarında istemiyordu..
Baskılar başladı..
‘Ya esir olacaksınız, ya da çekip gideceksiniz’ dendi..
Çerkes halkına zulümler arttı.
Bu duruma dayanamayan Çerkesler göç etmeye başladı..
İnsanlık tarihinin kitlesel en büyük göçü başladı..
Sayıları 1.5 milyonu bulan Çerkesler yollara düştü..
Çerkesler’in bir kısmı Rusya’nın hakimiyetindeki yerlere giderken çoğunluğu Osmanlı topraklarına göç etti.. 
Seyahat koşullarının kötü olması, salgın hastalıklar, açlık nedeniyle binlercesi yolda öldü.
Deniz yoluyla Türkiye’ye geçenlerin bazıları da aşırı yük nedeniyle gemilerin batması sonucu yaşamını yitirdi.. 
Gemilerde hastalananlar ‘ağırlık yapmasın’ diye Karadeniz’in soğuk sularına atıldı..
İddia  o ki 500 bine yakın Çerkes bu zorunlu sürgünde yaşamını yitirdi..
Aslında bu bir sürgün değil katliamdı..
Dönemin Rusyası’nın bir soykırımıydı..
Ne ilginçtir ki o yıllarda dünya bu yaşananlara kayıtsız kaldı..
Avrupa’dan bir tepki dahi gelmedi..
Tüm insanlık yaşananlar karşısında ‘3 maymunu’ oynarken bir kişi bu drama sessiz kalmadı ..
Tepki gösteren farklı görüşte bir isimdi..
Komünizmin kurucusu sayılan Yahudi asıllı Alman filozof Karl Marx yaşananlara şu sözlerle isyan etti:
“Ey Dünya, Ey İnsanlık, Bağımsızlığın Anlamını Kafkas Dağlarından Öğrenin. Özgür Yaşamak İsteyenlerin Nelere Muktedir Olduğunu Görün. Uluslar Onlardan Ders Alsın..”
Dönemin Avrupa devletlerini ahmaklıkla suçlayan Karl Marx, yaşananların bir insanlık ayıbı olduğunu dile getirdi..
+++++++++++
İyi bir asker olan Şeyh Şamil aynı zamanda iyi bir din alimiydi..
En büyük isteği kutsal topraklara gitmek ve Haç vazifesini yerine getirmekti.
1870 yılında Osmanlı Sultanı Abdülaziz’in aracılığı ile Şeyh Şamil’e izin çıktı..
Ancak Rus Çarı, Şeyh Şamil’in geri dönmeme ihtimaline karşı oğlu Muhammed Şefi’yi rehin tuttu..
İstanbul’a gelen Şeyh Şamil, Sultan Abdülaziz’in kendisine tahsis ettiği gemiyle önce Cidde’ye oradan da Mekke’ye gitti..
En büyük hayali gerçekleşmişti..
Şeyh Şamil, 4 Şubat 1871’de yaşama veda etti..
Mezarının Medine’de olduğu rivayet edilen Şeyh Şamil hafızalara Kafkas Kartalı olarak kazındı..
Anayurtlarından sürgün edilen Çerkesler ise dünyanın dört bir yanına dağıldı..
Dünya unutsa da onlar 21 Mayıs’ı hiç unutmadı..
Her 21 Mayıs’ta bu soykırımı tüm dünyaya haykırdı..
Haykırmaya da devam ediyor..
Ne ilginçtir ki, 500 bine yakın insanın ölümüyle sonuçlanan bu katliam için o gün susanlar bugün de aynı sessizliği sürdürüyor..
‘Bir özür bin ayıbı örter..’ denir ancak..
Çerkeslerin yıllarca beklediği o özür bir türlü yapılmadı..


KATLİAMLARIN YAŞANMADIĞI..
İNSANLARIN İNSAN OLDUĞU 
BİR DÜNYA DİLEĞİYLE..

Nihat ERENCE / İSTANBUL