Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “usta” bir zanaatı gereği gibi öğrenmiş olan ve kendi başına yapabilen kimse; “çırak” zanaat öğrenmek için bir ustanın yanında çalışan kimsedir. “Ahilik” ise; kökleri eski Türk törelerine dayanan ve Anadolu'da yüksek bir gelişim gösteren esnaf, zanaatçı, çiftçi vb. bütün çalışma kollarını içine alan ocak anlamlarına gelmektedir. Ahiliğin öneminden dolayı 2021 yılı UNESCO ve Cumhurbaşkanımız tarafından “Ahilik Yılı” ilan edilmiştir.

Bendeniz rahmetli olmuş işçi ve geçimimizi daha iyi sağlamak için aynı zamanda çiftçilik yapan fedakâr bir babanın çocuğuyum. Ankara Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Lisesi’nde okurken yazları ailemin yanına gider, çiftçilik işlerinde gücüm yettiğince yardımcı olurdum. Rahmetli babam üzüm bağını at ile çift sürerek imar ederdi. Bir gün bana, “kırk çakıl topla” dedi. Topladığım çakıl taşlarını avucuna döktüm. Pulluğu tutmamı ve avucundaki çakılları elimin üstüne bastırarak çift sürmemi istedi. Bir süre sonra elim acıdı ve dayanamadım. Neden bunu yaptığını sorduğumda; “okulunun kıymetini bil oğlum” dedi. “Ayrıca, zanaat öğrenmek de okul okumak da sebat ister. Bir zorlukla karşılaştığında hemen pes etme diye çakılları elinin üstüne koydum” demişti.

Ahilik geleneğindeki “usta-çırak” ilişkisi, iş yaşamında önemli bir yere sahiptir. Eğitim sistemimiz genellikle teorik bilgilerle “öğretim” odaklı olduğundan, okullarda öğrenilen bilgilerin teoriden pratiğe geçişi, işbaşında usta-çırak ilişkisi ile öğrenilebilmektedir. Ustanın kişilik yapısı, mesleki tecrübesi ile paylaşımdaki cömertliği yeni başlayan çalışanın yetişmesinde önemli rol oynayabilmekte ya da kâbusa dönüşebilmektedir.

Çalışma hayatındaki usta-çırak ilişkisini kimi zaman toplumsal kâbuslardan biri olan, gelin-kaynana ilişkisine benzetebiliriz. Kaynanadan muzdarip olan gelin, kendisi kaynana olunca şikâyet ettiği olumsuz tutumları misliyle gelin ya da damadına yaşatabilmektedir. Çalışma hayatındaki usta-çırak ilişkisi de kimi zaman gelin-kaynana döngüsü gibi çekilmez bir hal alabilmektedir.

Sağlık sektöründe, usta-çırak ilişkisinin olumlu-olumsuz örneklerini bolca görmek mümkündür. Asistanlık dönemlerinde keyfi uygulamalara maruz kalanlar, usta ya da uzman olmaya başlayınca yaşadığı olumsuzlukları kimi zaman misliyle asistanlarına ya da çalışanlarına yaşatabilmektedir. Bu durum; sistemsel çürümüşlüğe ve yozlaşmaya, çalışanlar için çekilmez bir duruma dönüşebilmektedir. Kimi zaman onca verdiği emeğe rağmen işinden vazgeçmekte, kimi zaman da yaşama sevincini yitiren merhum Dr. Mustafa Yalçın gibi elim sonlarla içimizi acıtıp kanatabilmektedir. Narsist ustaların asistan ya da çalışanlarına; “ceza nöbetleri, özel işlerini yaptırmak, çalışma masasını temizletmek, kahvaltı hazırlatmak, çay-kahve getirmesini istemek, ameliyata girmesi gerekirken dosya doldurtmak, keyfi yer ya da bölüm değiştirtmek, onurunu kırmak” gibi uzayıp giden sorunlar yumağı, gerekli ve faydalı olan “usta-çırak” ilişkisinden nefret eder hale getirebilmektedir. Ustaların nefret değil, sevgiyle ve zevkle geleceğe ölüm yerine “bilim insanı” yetiştirmesi gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) ve rektörlüklerin bu yönde tedbir alması ve düzenli denetimlerle aksaklıklara müdahale etmeleri gerekmektedir.

Başhekimlik ile hekim ve çalışan ilişkileri, hekim ve diğer sağlık çalışanları ilişkisi, 4D’li olarak bilinen işçilerin sorunları, insan fıtratına aykırı 24-36 saatlik nöbetler, kendini geliştiren yenilikçi/innovativ çalışana angarya ya da seviyesinin altında görevler vermek gibi pek çok sorun bulunmaktadır. Bu ve benzeri sorunlar; hasta sağlığı ve çalışan mutluluğu açısından önemli riskleri barındırmakta ve yeniden yapılanma gerekliliğini düşündürmektedir. Bizlere de ulaşan kimi keyfi uygulama ve feryatlar, iş barışı ve verimliliği olumsuz etkilemektedir. Antalya Kumluca’daki Başhekimin hemşireye 500 kere “ben salağım” yazma cezası (!) vermesi üzerine duyarlılık gösteren Sağlık Bakanı Sn. Fahrettin Koca, mobbing uygulayan başhekimi görevden alarak yüreklere su serpmiştir. Ancak, mobbingle mücadelede; sistemsel neşter ile ciddi, objektif ve habersiz denetimlerin gerektiği de açıktır.

Çözüm için ölçü: “Kendimize yapılmasını istemediğini başkasına yapmamak” ve kadim medeniyetimizdeki “sevgi, hoşgörü ve uzlaşma kültürü” ile çözülemeyecek sorun olmayacağını iddia ediyoruz. Kuşkusuz her zaman geçerli olan “liyakat, ehliyet, emanet ve adalet” ilkelerini hayata hâkim kılabilirsek…

En kıymetli varlık olan İNSANI israf etmeden, insana yaraşır iş yerleri ve mobbingsiz çalışma hayatı dileğiyle.

İsmail Akgün

MEYAD Genel Başkanı, Eğitimci-Yazar, Mobbing Bilirkişisi

[email protected]