60’lı, 70’li, kısmen de 80’li yıllar…

İlaç, doktor yoktu, ama bulgur, mercimek, nohut torbalarla, çuvallarla alınır, saklanırdı.

Salçalar tenekeyle, helvalar kutularla, Vita ya da Tarin yağları, 18 litrelik tenekelerde alınırdı.

Her ev iki, üç, kalabalık evler beş, altı teneke peyniri soğuk hava depolarına verir, kasım sonu, aralık başı gider alırlardı.

Hem köylerde hem de şehirde kazanlarda bulgurlar kaynatılır, dövmeler yapılır, küplerle pekmezler kaynatılırdı.

Hemen her evin bağı, ineği, keçisi olurdu.

Traktörleri olanlar şehre sık inmemek için tankerlerle mazot alırdı. Her tanker 3 bin litreydi. Bugün 20 bin liradan aşağı dolmaz o tankerler.

Çarşıda belki yirmi civarında terzi, otuz civarınca ayakkabıcı, on civarında kalaycı vardı. Takım elbiseler, şalvarlar, pantolonlar, şapkalar, ayakkabılar diktirilirdi. Ayakkabılar deri, kumaşlar pamuk ya da yündü.

Malatya kesme şekeri, elli kiloluk torbalarda olurdu ve her ev torbalarla alırdı. Kesmeler iri, yamuk yumuk olurdu.

Hemen her evde torbayla susam, nohut, mercimek, küplerle tereyağı, pekmez, çuvallarla kuru üzüm, kesme, pestil olurdu.

Kışın misafirlere bakır sahanlarla pestil, üzüm, kesme ikram edilirdi.

Tabaklar, tencereler, kazanlar bakırdı. Birkaç senede bir kalaylanırdı. Kalaycılar her yaz köyleri gezer, tezgâh kurardı.

Bugün, 2000’li yıllar :

İlaç, doktor çok, hastalıktan, salgından, ölümden geçilmiyor.

Bulguru, mercimeği, nohutu gramla alıyoruz.

On dönüm tarlası olanın traktörü, az buçuk karnı doyanın altında arabası var, hepsi de ancak depoyu doldurabiliyor.

Dağı taşı sürüyor, ürettiğimizi satıyor, çuvalla para alıyoruz, aynı şekilde gübreye, ilaca, işçiliğe çuvalla para veriyoruz.

Gece gündüz çalışıyoruz, aç kalmaktan, çocuğu everememekten, ev sahibi yapamamaktan korkuyoruz.

Peyniri, zeytini, gramla, pekmezi kavanozla alıyoruz.

Dolaplar takım elbise, gömlek, çorap, ayakkabı dolu, hepsi hastalık saçıyor. Suni deri, naylon kumaş…

Yakında karpuzu, kavunu dilimle, domatesi, zeytini taneyle, üzümü salkımla alırsak şaşmamalı.

Salça kutucuklara girdi.

Pekmez ve peynirin yanına varılmıyor.

Yokluk ve kıtlığa hamd ediyorduk, varlık ve çokluktan şikâyetçiyiz.