Annem 1944 yılında o dönemde Malatya’nın Besni İlçesi’ne bağlı, günümüzde Adıyaman’ın Gölbaşı İlçesi Belören Köyü’nde dünyaya gelmiş. 7 kardeşin 5’incisi olan annem, anaerkil bir ailede büyümüş. Dedem ne kadar mülayim bir kişilikse, anneannem eskilerin “Osmanlı kadını” dediği otoriter, ancak ailesinin yanı sıra köyde saygın, sözü dinlenen bir kişilikti.

Babam, ilkokul öğretmeni Mehmet Çiçek ile küçük sayılacak yaşta evlenen annemin ilk çocuğu olarak 7 Şubat 1961’de ailenin ilk göz ağrısı olmuşum (Diğer kardeşlerim zaman zaman hasetliklerini dışa vursalar da gerçek bu). 28 Ocak 1963’te Bahadır, 10 Nisan 1966’da Tekin ve 30 Ocak 1978’de Özlem aileye katıldı. Bahadır ile Tekin arasında dünyaya gelen Nezaket, yaklaşık iki aylıkken aramızdan ayrıldı.

Hep belirtirim, zor ve titiz bir insan olan babam, sabah okula giderken annem kömür ütüsü ile pantolonunu ütülerdi. Öğlen geldiğinde pantolon yeniden ütülenir, babam tiril tiril giyinir, çevresinde saygı görür, sofrası misafirsiz kalmazdı. Elbette bunlar “görev” olarak annemin üstlendiği ve sıradanlaşmış işlerdi.

Annem, ağzı pek laf yapmayan, tabiri caizse eline vur ekmeğini al denilen yapıda. Bu da zaman zaman tartışmalarımıza konu olmuştur. Biraz baskın kişilikte olmasını isterdim ama elbette bunlar isteme veya zorlama ile değil, doğuştan gelen özellikler. 4 çocuk annesi, 6 torun babaannesi, bir torun anneannesi.

Babam 24 Ocak 2007 tarihinde ebediyete intikal etti. Vefat ettiği saate kadar şuuru açık ve sohbet ediyordu. Hiç unutmam, bir ara döndü ve annemi gözüyle işaret ettikten sonra, “Ben gidiyorum, ne olacak?” diye sordu. Anlamaz davrandım, yeniden sordu. Elbette “sen merak etme, evlatları olarak gerekeni yaparız” diyemezdim, demedim.

“Ben kimsenin emanetini alamam. Bana kimseyi emanet etme, emanetine sahip çık” dediğimde, “Oğlum, ben gidiyorum” demekle yetindi ve yeniden gözüyle annemi işaret etti. 2-3 saat sonra vefat etti. Babamın vefatında yanındaydım. Babamın, gözümün içine bakarak son nefesini vermesine tanıklık ederken, bir anlamda acizliğimi gördüm.

Annem, annemiz olmasının yanı sıra, babamızın emaneti. Benim, Bahadır’ın, Tekin’in, Özlem’in annesi, Meltem, Çiğdem, Didem, Barış, Melisa ve Türkü’nün babaannesi, Çınar’ın anneannesi. Demir’in, Yiğit’in, Deniz’in ve Masal’ın büyük babaannesi, ailemizin büyüğü.

Sevgisini çok ortaya koyamayan bir kişiliğim var. Yetiştiğim ortamdan ya da daha önemlisi yaşadıklarımdan olsa gerek, “canım annem” diye hitap etmediysem de elbette canım annem. En büyük eksikliğimden birisi, gördüğüm yerde sarılamamak, içimi sunamamak. Ama o annem ve daha önemlisi babamın emaneti. Anneler Günün kutlu olsun anne. Torunlarının çocuklarına uzanan büyük ailemizin başında umarım sağlıklı ve mutlu olarak uzun yıllar büyüklük yaparsın.