Adalet ilkesi bir yönetici için ne anlam ifade etmelidir? Adalet ilkesinin Kur’an-ı Kerim’deki yeri nedir?

Davud Rehber’in GOD OF JUSTICE adlı eserinde Kur’an’da Allah’ın en önemli niteliğinin ya da sıfatının –Ehl-i Sünnet’teki gibi Kadir-i Mutlak’lıktan ziyade – ADALET olduğu sonucuna varmıştır. Bu bakımdan Adalet sadece kullar için değil onların Rabbi için de en önde gelen bir nitelik olarak ortaya çıkmaktadır. Yeryüzünde beşeri ilişkilerde de en üst değer ve ilke kuşkusuz adalettir, adalet olmalıdır. Yöneticilerin de ilk sıraya yerleştirmeleri gereken yönetim ilkesi ADALET ve adaletin mantıki sonucu olan eşitlik, tarafsızlık ve şeffaflık seklinde sıralanmalıdır. ADALET tıpkı namaz, oruç gibi FARZDIR, hatta farzlar arasında ilk sırada yer alır. Nitekim Kur’an da adaleti bütün Müslümanlara açık ve kesin bir şekilde emreder. Dolayısıyla adalet bir tercih meselesi ya da lüks değildir.ADALET MÜLKUN TEMELİDİR.

DÜZENLER KÜFÜRLE KAİM OLURLAR AMA ZULÜMLE ASLA.

Fakat bütün bu söylediklerimizden ve yaptığımız değerlendirmelerden bütün Müslümanların birer ADALET SAVAŞCISI olmakla mükellef olduğu sonucunu da çıkaramazsak, o zaman namazlı, abdestli hırsızların, ahlaksızların, rüşvetçilerin, sömürücülerin ve zalimlerin ekmeğine yağ sürmüş, onların din boyalı vurgun düzenlerini ayakta tutmaya katkıda bulunmuş oluruz. Bu durumda ise İslamın hakikatını ve mahiyetini tersine çevirmiş, Dr. Ali Seriati’nin tabiriyle DİNE KARŞI DİN davasına hizmet etmiş oluruz. O halde ilk yapmamız gereken bu gibilere karşı rahmetli ALİYA İZZETBEGOVİÇ’in de projesi olan MÜSLÜMAN HALKLARIN İSLAMLAŞTIRILMASI (Islamization of the Muslim Peoples) davasına bir an önce kolları sıvayıp girişilmesi olmalıdır.

Tabiatıyla bu gibi ahlaksızlıklar sadece Müslümanlara ve İslam dünyasına has olmadığı için, küresel ölçekte bir fazilet mücadelesine de girişmek ve bu amaçla HILFU’L-FUDUL kurumundan da ilham alarak, şerrin küreselleşmesine karşı ADALET VE FAZİLETİN KÜRESELLEŞMESİ için adalet ve fazilet duygusunu kaybetmemiş olan herkesle – ırkı, dili, dini, cinsi ne olursa olsun – bir küresel fazilet dayanışmasına girmek için de gereken çalışmalara hemen başlanmalıdır. Bu amaçla çözümü yönetimlerden beklemenin nafile olduğunu unutmayarak sessiz çoğunlukların – sivil toplum, sendika, platform, dernek v.b. seklinde - harekete geçmesi, bir yandan yöneticilere karşı baskı gurupları oluşturması, öte yandan da hukuki her düzlemde her türlü kanuni mücadeleye başvurmak önümüzdeki en etkili yol olarak durmaktadır.

Tekrar hatırlatmakta yarar var :

BİR ÜLKEDE VE TOPLUMDA NAMUSLULAR EN AZ NAMUSSUZLAR KADAR CESUR OLMADIKCA ADALET VE FAZİLET BİR ÜTOPYA OLARAK KALMAYA DEVAM EDECEKTİR.